atag logo1

Alevi Toplumu-Alevitische Gemeinde

ATAG e. V.

Tauben Str. 20,  70199 Stuttgart

email: alevitentum@yahoo.de   tel: 0173 780 56 17

Home/ Ana Sayfa

Kontakt

Spende/ Bağış

Remzi Kaptan

Sorularla Alevilik

Çocuklarımıza Aleviliği Nasıl Öğretebliriz?

Cem

Alevi Duaları- Gülbank

Die Alevitische Lehre

Alevi Teaching

Het Alevitisch Geloof

Ensenanzas del Alevismo

Doutrina Alevi

La Dottrina Alevi

Kitap/Bücher

Hz. Ali, Ebubekir, Ömer ve Osman'a Biat Etmemiştir

 

Remzi Kaptan

 remzi.kaptan@yahoo.com

Sünni anlayış, Hz. Muhammedin hakka yürümesinden sonra sırasıyla 'halife' olan Ebubekir, Ömer ve Osman'a Hz. Ali'nin biat ettiğini, onları yasal ve meşru saydığını ısrarla iddia ediyor ve savunuyor.

Biat nedir?

Biat, bir kimsenin egemenliğini tanıma ve önderliğini kabul etmedir. Genel olarak böyledir. Özel olarak ise İslam toplumunda en üst yöneticinin (halifenin) toplumun tümünde onları dinsel ve siyasal olarak yönetme yetkisini almasıdır. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi Hz. Ali hiç bir zaman yukarıda adı geçen kişilerin halifeliklerini meşru görmemiş dolayısıyla onlara biat etmemiştir. Hatta imkan ve şartlar ölçüsünde halifeliğin kendisinin hakkı olduğunu bu hakkın Hz. Muhammed tarafından kendisine verildiğini dile getirmiştir. Getirmekle kalmamış görevin ehline verilmesi için mücadele etmiştir.

Hz. Ali bu konuda şunları söylüyor: “Allah’a yemin ederim ki, Allah Teala, Yüce Peygamber’inin ruhunu aldığından bugüne kadar, sürekli ben hakkımdan uzaklaştırılmış bulunuyorum...” (Nehcul-Belağa, Hutbe: 6.)

Allah’a andolsun ki falan kimse (Ebi Kuhafe oğlu Ebubekir), hilafete göre yerimin, değirmen taşının mili gibi olduğunu bildiği halde hilafeti bir gömlek gibi üzerine giyindi. Oysa sel her zaman benden akar ve hiç bir kuş benim yükseldiğim yüce zirvelere yükselemez. Ben de hilafetle kendi arama bir perde gerdim, ondan tümüyle yüz çevirdim.

Başladım kendi kendime düşünmeye; şu kesilmiş elimle hemen atağa mı geçeyim, yoksa şu kapkaranlık körlüğe sabır mı edeyim? Öyle bir karanlık ve körlük ki bu, büyüğü tamamıyla yıpratır, küçüğü tümüyle ihtiyarlatır, mümin kimse de Rabbine ulaşıncaya dek bu karanlık körlükte sürekli olarak zahmetten zahmete düşer.

Gördüm ki sabretmek akla daha yatkındır, sabrettim. Ama gözümde diken vardı, boğazımda ise kemik. Mirasımın tümüyle yağmalandığını görüyordum.” (Nehcul-Belağa, Şıkşıkıyye Hutbesi/Hutbe: 3)

Ne yazık ki Sünni anlayış bu gerçekliği bir türlü görmüyor. Gördüğü yerlerde ise kabul etmek istemiyor. Bin bir yöntemle, bin bir gerekçeyle bu basit ve yalın gerçeğin üstünü ört bas etmeye çalışıyor.

Sünni anlayış bu gerçekliği öyle çarpıtıyor ki Hz. Ali'nin adı geçen bu üç şahsa karşı bırakın mücadele etmeyi, onlara  şeyhülislamlık bile yaptığını iddia ediyor. Oysa adı geçen kişilerin döneminde şeyhülislamlık diye bir makam yoktu. Ancak adı geçen şahısların zaman zaman tıkandıkları ve Hz. Ali'ye çeşitli konularda fikir danıştıkları olmuştur. Ancak Hz. Ali'nin buradaki tavrı asla ama asla bu kişilerin halifeliklerini meşru görecek şekilde bir tavır değildir.

Hz. Ali bu kişilere karşı mücadele etmiştir. Bu mücadele öyle kanlı bir çatışma şeklinde olan bir mücadeleden çok başka yöntem ve yollarla sürdürülen bir mücadeleydi. Çünkü Hz. Ali, mücadelenin, doğruları hakim kılmanın, değerleri korumanın mücadelesinin kanlı olmasını istememiştir. Mümkün oldukça savaş ve şiddetin olmadığı bir çözüm yolu bulmanın, yol dışına çıkmış olanların tekrar yola kazanmanın çabasını araya kan koymadan çözmeye çalışmıştır. Sünni anlayış bu gerçekliği göreceği yerde, Hz. Ali'nin şiddette başvurmamasını, ikna yöntemini, barışçıl mücadele yöntemini uygulamasını bir biat olarak anlıyor.

Hz. Ali neden şiddetle mücadele etmediğini söyle izah ediyor: “Peygamber, bizim aramızdan gittiğinde biz onun varisi, velileri ve öz soyundan olan yakınlarıyız, artık kimse hilafet konusunda bizimle niza etmez ve göz dikmez, dedik. Ama beklemediğimiz bir şekilde Kureyiş’ten bir grup bizim hakkımıza el uzatarak yöneticilik hakkını bizden aldı ve kendileri sahiplendiler. Allah’a yemin ederim ki, eğer Müslümanların arasında bölünme meydana gelmesi, küfrün tekrar geri dönerek dinin tamamen yok olması korkusu olmasaydı bu gün üzerinde olduğumuz şeyden farklı bir durumda olurduk.” (Nehcul-Belağa)

Bize göre olay ayan beyan ortadadır. Hz. Ali hiç bir zaman adı geçen kişilerin yönetimlerini meşru ve yasal görmemiştir. Görmediği gibi onlara karşı mücadele etmiştir. Bazı durumlarda bu kişilerin Hz. Ali'ye fikir danışmaları ve Hz. Ali'ninde bunlara yol göstermeleri biat değildir.

 

 

 


Statistiken

 

Anrede:
Ihr Vorname:
Ihr Name:
Telefon-Nummer:
eMail:
Grund Ihrer Nachricht: Ich habe eine Frage
Ich habe einen Vorschlag für Ihre Seiten
Ich habe eine Kritik anzubringen
Text:

 

Kopieren nur mit Quellenangabe/Kaynak gösterilmeden kullanilamaz!